Merhaba,
10-11 Eylül tarihlerinde Berlin’de Avrupa Birliğinin bir birimi olan European Innovation Council tarafından ilk kez düzenlenen European Innovators’ Summit’teydim.
Zirvenin amacı H2020 SME Instrument (KOBI Aracı) programında hibe alan firmaları, yatırımcılarla buluşturmak ve firma-yatırımcı arasında networking imkanı yaratmaktı. Her ne kadar Avrupa Komisyonu SME Instrument programı altında firmalara çok cazip koşullarda yüksek miktarlı hibe desteği verse de bununla yetinmiyor. Destek almış firmaları bu tarz etkinliklerle Avrupa’nın önde gelen iş melekleri ve yatırım fonları ile buluşturup, Seri A ve B yatırımları almaları için uygun ortamlar yaratıyor.
2014’den beri SME Instrument programı kapsamında hakemlik yapmış, 300’den fazla proje değerlendirmiş ve 6 tane de başarılı proje yazmış biri olarak ben de bu etkinliği kaçıramazdım tabi ki.
Etkinliğe katılmamdaki ilk amaç Avrupa’da SME Instrument almış firmaları daha yakından tanımak ve Türk firmaları ile aralarında karşılaştırma yapmaktı. Çünkü 2018 yılında Türk firmalarının programdaki başarısı ciddi oranda düştü ve ben deneyimli bir hakem olarak bu düşüşün projelerin kalitesindeki düşüşle ilgili olmadığını düşünmekteyim.
Etkinliğe katılmak istememdeki bir diğer amaç ise son yıllarda uluslararası girişimcilik ekosisteminde önemi gitgide artan Berlin ekosistemini daha yakından tanımak ve firmalarımızı mevcut fırsatlarla ilgili bilgilendirmekti.
Katılım amaçlarıma yönelik olarak verimli bir etkinlik olduğunu söyleyebilirim. Berlin start-up ekosistemi ile ilgili yazımı ilerleyen günlerde paylaşıyor olacağım.
Etkinlik organizasyon açısından şimdiye kadar katıldığım en başarılı Avrupa Birliği etkinliğiydi diyebilirim. “Invitation only”- yani genel katılıma açık değil sadece davet edilenlerin katılabildiği- bir etkinlik olmasına rağmen inanılmaz bir kalabalık vardı. İki gün boyunca eş zamanlı olarak farklı çalıştaylar yapıldı. Bir yandan büyüme ve özel yatırım odaklı çeşitli workshoplar yürütülürken, bir yandan da sektör bazında pitching seansları gerçekleştirildi.
Danışmanlık hizmeti verdiğimiz 3 şirketimiz dahil olmak üzere toplamda 5 Türk firması ülkemizi bu etkinlikte firma bazında temsil etti ve bizi gururlandırdı.
Daha spesifik detaylara değinecek olursam, SME Instrument desteği alan firmaların birçoğu bende biraz hayal kırıklığı yarattı. Türkiye başvurusunu gerçekleştirdiğimiz ve reddedilmiş firmalarla kıyasladığımda yenilikçi yönü ve teknolojik üstünlüğü çok daha düşük seviyede olan firmaların destek almış olduğunu görmek benim için üzücü oldu. Ayrıca çok sayıda pitching seansına da katıldım. Kötü kalitede hazırlanmış, içeriği ve sunum şekli zayıf firmaların yatırımcı karşına çıkarılması da bir o kadar şaşırtıcıydı.
Desteklenen projelerin en belirgin ortak özelliği, hem teknik hem de ticari becerisi yüksek bir ekip tarafından sunulmuş olmalarıydı. Bu da yatırım konusunda en önemli kriteri, yani ekibin önemini, tekrar hatırlattı. Değerlendiricilerin en az proje konusu ürün kadar; ekip deneyimini, ekibin sektör bilgisini ve firmanın müşterilerle olan etkileşimini de bir o kadar önemsediğini görüyoruz.
Türkiye’deki başvuruların en önemli eksiği, ekibin yeterli ticari deneyimi ve pazar bilgisi olmayan, daha çok teknik uzmanlardan oluşan bir yapıda kurgulanması. Bu da ürün ne kadar iyi olursa olsun ticarileşme başarısıyla ilgili hakemlerin akıllarında soru işareti yaratıyor. Fikir ne kadar parlak olursa olsun, fikrin uluslararası arenada uygulanabilirliği konusunda ikna edici olamazsak şansımız maalesef çok az.
Bir diğer konu, her ne kadar desteklenen projelerin birçoğunu genel olarak çok başarılı bulmasam da (daha doğrusu bizim firmalarımızın reddedilen projelerine kıyasla başarısız), Avrupa merkezli bir şirket olmak değerlendirme sırasında Avrupa firmaları lehine önemli bir faktör olarak göze çarpmaktadır. Avrupa’da kurulan veya şubeleşen firmaların hedef pazara erişiminin daha kolay olması ürünlerin ticari potansiyelini artırdığından, pazara uzak olan Türkiye’deki firmalarımız bu durumun dezavantajını yaşayabilmektedir. Türk firmalarımızın Avrupa’daki potansiyel müşteri ziyaretini gerçekleştirmek için vize başvurusunun reddedildiği durumlarla karşılaşıyoruz. Bu firmaların ürünlerinin Avrupa’da mobilitesini sağlamaları çok da kolay değil sizin anlayacağınız. Ama enseyi karartmıyoruz, planlı ve verimli çalışarak bu sorunları aşmamız mümkün.
Diğer bir nokta da güven meselesi. Yaptığım sunumlarda her zaman dile getiriyorum, SME Instrument programını değerlendiren hakemler aynen İş Meleği ya da VC kriterlerine göre hareket ediyor. Dolayısıyla yatırımcılar yatırım yaptıkları şirketin faaliyette olduğu ülke ekonomisini oldukça önemsiyorlar. Zirvede tanıştığım yatırımcıların sohbetimiz sırasında ilk gündeme getirdiği konu, son aylarda Türkiye ekonomisindeki dalgalanmalar idi. Ülke ekonomisindeki en ufak istikrarsızlık, yatırımcıların ve yatırımcı gibi hareket eden hakemlerin de firmaya karşı ön yargılı olmasına sebep olabiliyor.
Yazımı sonlandırırken vurgulamak istediğim en önemli nokta şu: Türk firmalarının Avrupalı firmalardan mühendislik kabiliyeti ve yetkinliği açısından hiç bir eksiği yok. Tek eksikleri yeterince pazar & müşteri odaklı olamamak ve vizyonlarını Türkiye pazarı ile sınırlandırmak. Şunu da belirtmeden geçmeyeyim; son günlerde devlet teşvikleriyle firmaların uluslararası pazarlara açılma konusunda farkındalığının arttırıldığına ve gerekli adımların yavaş da olsa atıldığına bizzat şahit oluyorum.
Demem o ki: Yok birbirimizden farkımız, aynı ekosistemin oyuncularıyız, başarıya çok yakınız, yeter ki eksik yanlarımızı görelim ve tamamlayalım.
Avrupa Şampiyonlar liginde bizde varız diyen firmalarımızın her geçen gün artması dileğiyle...
Yasemin Eda Erdal